Köşe Yazıları

Uğur Ünver yazdı : Silahsız 33 Er

Silahsız 33 askerimizin hain terör örgütü tarafından şehit edilişlerinin yıl dönümü geldi.

Bu hain bebek katili örgüte en büyük cevabı veren Sayın Osman PAMUKOĞLU’nun kitabından alıntı yapmaktan gurur duyuyorum terör örgütünün siyasi uzantısıyla ittifak yapanların topu bir birine attığı bu siyasi ortamda okuduğunuz bu yazıyla 93 yılından günümüze bir şeyin değişmediğini göreceksiniz.

Olması gereken Sayın Osman Pamukoğlu’ na bağlı Hür-Cem Derneği gençlerinin mecliste bulunmasının ne kadar da hayati olduğunu daha iyi anlayacaksınız.. Kıbrıs’ta da görev yapmış olan Efsane Komutanın kitabının Kıbrıslı Siyasiler tarafından da mutlaka okunması gerektiğini belirtmek istiyorum…

İşte kitaptan 33 er olayı sonrası Hakkari Dağ Komanda Tugay Komutanlığında Subaylara yaptığı konuşma.. Osman PAMUKOĞLU /1993/ Hakkari/ Subaylara yaptığı konuşmadan: Ben size anlatayım; PKK’nın ilk yıllarında bütün Hakkari’nin tamamında kod Sinan isimli birinin yönetiminde 8-10 tanesi kız, 60 kadar militan faaliyet göstermiştir. Köylüler, halk hem mülki hem askeri makamlara gelerek haber vermişlerdir.

Aldıkları cevap: “Bizim bilgimiz var, siz köylerinize dönün.” Onlar ısrar etmiştir. “Bunlar bizim bildiğimiz eski eşkıyalara, Koçero, Hamido gibi suç işleyip dağa çıkanlara benzemiyor, bunlar bizim bildiğimiz eşkıya değil, siz de eşkıya diyorsunuz ama bunlar onlar değil, bizi köy odasına, camiye topluyorlar, Kürdistan diyorlar, bağımsızlık diyorlar, sömürgecileri bu topraklardan atacağız diyorlar, sırtlarında ki çantalardan kitaplar çıkarıp okuyorlar.” İşte arkadaşlar bu dönem onların tomurcuk ve filiz devresiydi. Halkın devlete güveni tamdı. Kendilerinin bizim tarafımızdan korunacağına inanıyordu. Hepiniz Hakkari’nin çeşitli bölgelerinden geldiniz, içinizden biri bana bir PKK grubunun bulunduğu yeri tam olarak söyleyebilir mi? Hep, şurada olabilir, filan yerde bulunabilirler diyeceksiniz değil mi?

Niçin doğru ve sağlam bilgi yok? Ama halk nerede olduklarını biliyor. Yetmez! Ne zaman, nerede, ne yapacaklarını da en azından bir iki gün önceden biliyor. Peki, biz niye bilmiyoruz? İki sebebi var; birincisi halk bizden kopmuş. Niye bilgi versin ki; biliyor ki, PKK bölgeye otoritesini hakim kılmış. Bunu yaparsa kesinlikle öldürülecek, ailesi çocukları dahil herkes. İkincisi Gayrı Nizami Harp tekniklerini iyi uyguluyor, yeraltı sistemlerini tam kurmuş. Bunları, Gayrı Nizami Harbi bilen uzmanların doğru ve uygun eğittiği işte ortada

İş bu iki temel sebeple de bitmiyor. Başlangıçtan itibaren sadece siyasilerin değil, askerlerin de “üç beş çapulcu” lafları, federasyonu tartışalım diyenler, ikide bir itirafçı yasası çıkaranlar, bu yılın ilk aylarında kendi kendine ateşkes ilan ederek, sanki kışın yapılıyormuş gibi operasyonları durdurup Mayıs ayında Bingöl’de 33 silahsız askerin kurşuna dizilmesiyle uyananlar, aşiret reisleriyle ağalarla işbirliği yapanlar. Devletin işi ciddi tutmasına mani olup, onu engellediler… Beyler devlet otorite ve güç demektir.

Hiç kimse onun kudretinden kuşku duymamalıdır. Devletin adalet ve siyasi varlığından konuşacaksak, tanımı budur. İşlerin niçin bu hallere düştüğüne devanı ediyorum. 1992’de Alay Komutanlığımda Ankara’dan bir emir geldi.

Emirde; Sivas-Diyarbakır hattının doğusunda seyahat eden subay, astsubay ve askerlerin, askeri kimliklerini üzerlerinde taşımamaları isteniyordu. Amaç da PKK’nın yol kesmelerinde, kim olduklarının anlaşınamasıydı.

Hemen Tümen Komutanına telefon ederek, “kendilerinin imzaladığı bir üst yazıyla bize ulaşan bu emri; subay ve astsubaylara yazılı olarak tebliğ etmeye utandığımı” söyledim. Vatan topraklarında subayların kimliklerini saklaması ne demekti? Bu, çok şeyin baştan kaybedilmesiydi. Askerin başında bulunan insanların moral ve psikolojik yapılarının işe yaramaz hale sokulmasıydı. Dağların doruklarında okul, sağlık ocağı, elektrik var mı? 10-15 hanelik yerlere 40-60 kablolu telefon çekilmiş mi? Evet. Peki, bunların personeli, işleticileri nerede? “Yetiştirilince gönderilecek” gibi zırvalara insanlar artık inanmıyor, gelmiş olan küçük bir miktar da, bir an önce Batıya nasıl kaçarım diye bakıyor.

PKK’yı örümcek ağı gibi bu köy ve mezralar besliyor, destekliyor. Bu küçük yerleşim birimleri orta çağ yaşantısı sürdürüyor, bunların her birine hizmet götüreceğim diye parayı pulu dağa taşa dağıtacağına hepsini 2-3 ana merkeze toplayarak, bu merkezlere okullar, hastaneler, hayvan ürünlerine ait tesisler kursanız halk, “ben bu dağlardan inmem, hastalarımız çocuklarımız bırakın, burada ölsün” der mi?

Haftalardır, havadan karadan bölgeyi geziyorum.

Temelleri atılmış, bir iki duvarı çıkıldıktan sonra olduğu gibi bırakılmış tesisler görüyordum. Sayıları onlar, yirmiler, otuzlarla ifade edilebilir. Araştırdığımda gördüm ki; partililere, şuna buna yakın adamlara güya bölgeyi kalkındırmak için verilen kredilerin karşılığı olarak yapılan göstermelik inşaatlar olduğu anlaşıldı. Buralara bu güne kadar gönderilen kaç devlet görevlisinin sicili düzgün?

Kaç tanesi sürgün diye gelmiş

Gelince ne yapmışlar? Bu gün ne yapıyorlar? Hava kararmadan hemen evlerine kapanıyorlar. O gece bir eylem olmazsa şükrediyorlar. Şu anda burada devletin çalışan tek mekanizması, yoğun ve ağır işlerini yürütmeye gayret gösteren Adalet Bakanlığı mensuplarıdır…

Beyler Cumhuriyet döneminde gene bu topraklarda on beş defa silahlı başkaldırı olmuştur. Bunlardan Şeyh Sait’de silahlı adam mevcudu azami 5000, Tunceli hareketinde ise 3000 kadardır. İsyanların bastırılması Tunceli’de yedi ay, Şeyh Sait’te 4.4 ay sürmüştür. Diğerlerinin hepsinde asilerin silahlı gücü, 150 ila 500 adam arasında değişmiş, teşebbüsler de iki gün ila bir ay içerisinde bitirilmiştir.

Şunu bilmelisiniz ki bu kadar silahlının hepsi yok edilmiş değildir. Büyük bir kısmı dağılmış ve kaçmıştır. Ama şu çok önemli, hepsinin elebaşıları ve önderleri mutlaka yakalanıp cezalandırılmıştır. Bütün Cumhuriyet dönemi isyanları (1924-1938) Atatürk’ün zamanında çıkmıştır. Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ilk silahlı eylemi olan 1984 Ağustos’undan itibaren, bu ay onuncu yılını doldurdu. Halen Türkiye, Irak ve İran topraklarında gayn nizami savaş tekniklerine göre eğitilmiş 11.000-12.000 silahlı dağ kadrosuna mensup militana sahip. Dünya istihbarat örgütleri bu sayıda mutabık. Şehir, köy ve mezralarda faaliyet gösteren ve yeraltı unsurlarını oluşturan milislerin miktarlarının ne kadar olduğu, ancak tecrübelerle tahmin edilebilir. Milis miktarı dağ kadrosundan asgari 8-10 misli fazladır.

Yardım ve yatakçılar ile sempatizanlarının sayılarını ise, PKK yönetimi bile tam bilemez. Bizim bölge için şunu size kesinlikle söyleyebilirim.

Yerel yönetimlerin çoğu PKK’nın birer organı gibi çalışmaktadır. Neredeyse, “sizin buralarda suyunuz ısındı, bir an önce terk edin” diyecekler. “Sömürgeci T.C. Ordusu, Kürdiştan’ı terk et” diye size telsizlerden bağıran dağdaki militan bunlardan daha az tehlikeli.

Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu